1. Haberler
  2. Sağlık
  3. Yalnızlık günde 1 paket sigara içmek kadar zarar veriyor!

Yalnızlık günde 1 paket sigara içmek kadar zarar veriyor!

featured
yalnizlik-gunde-1-paket-sigara-icmek-kadar-zarar-veriyor.jpg
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘Sessiz Salgın: Hikikomori Yalnızlık Hastalığı’ konusunu değerlendirdi.

Kendini eve hapsetme…

Japonca kökenli bir kavram olan ‘Hikikomori’nin “hiki” kaçınma, “komori”nin ise içe kapanma ya da kendini eve hapsetme anlamına geldiğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Türkçeye kavramsal olarak ‘kendini izole etme sendromu’ ya da ‘sosyal geri çekilme bozukluğu’ şeklinde çevrilebilir. Özellikle ergenlik döneminde ortaya çıkan bu durum, ilk olarak 1990’lı yıllarda Japonya’da tanımlanmış; başlangıçta Japon kültürüne özgü sanılsa da günümüzde küresel bir sorun halini almıştır. Hikikomori’nin temel belirtileri şöyle; kişi sosyal ortamlardan uzak durur, evden çıkmak istemez, kendini eve kapatır, sadece fiziksel olarak değil, duygusal ve zihinsel olarak da içe kapanır, sosyal etkileşimleri neredeyse sıfıra indirir; neşeli görünebilir ama içsel olarak izoledir, sanal oyunlara aşırı düşkünlük görülür, özellikle okul ve iş gibi yapısal sorumluluklardan uzak dururlar, ev tek güvenli alan haline gelir ve anne babaya bağlılık vardır, ancak bu bağ mesafeli ve çelişkilidir; aile bireylerine duygusal yakınlık göstermez ama onlardan da kopamaz.”

6 ay veya daha uzun sürdüğünde tanı konulabiliyor

Bu durum 6 ay veya daha uzun sürdüğünde tanı konulabileceğini söyleyen Prof. Dr. Tarhan, “Japonya’da geliştirilmiş 25 soruluk bir değerlendirme ölçeği vardır; Türkiye’de de 8 soruluk bir uyarlaması mevcuttur. Bu sendrom, depresyonun alt türlerinden biri olarak değerlendirilir.” dedi.

Bu çocukların genellikle aşırı korumacı anneler ve işiyle meşgul, mesafeli babaların çocukları olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Aşırı korumacılık, çocuğun sorumluluk almadan büyümesine neden olur. Küçük yaşta yeterli sorumluluk verilmeyen çocuklar, dış dünyaya karşı güvensiz hale gelir. Ayrıca bu çocukların ilgi alanlarının sınırlı olması, zihinsel gelişimlerini daraltır. Ebeveynlerin çocuğu çeşitli sosyal etkinliklere yönlendirmesi, oyun, sanat, doğa gibi çok yönlü alanlarda deneyim kazandırması çocuğun beyin gelişimini ve dayanıklılığını artırır. Sorumluluk almayan çocuklar çalışma eyleminin getirdiği tatmini de tanıyamaz. Oysa ev işlerine katkı sağlamak, bir büyüğe yardımcı olmak bile çocuğun gelişimi açısından oldukça önemlidir.” diye konuştu.

Süreç ilerledikçe okul ve akran reddi gelişiyor

Bu çocukların yetiştiği ailelerde sıklıkla sağlıklı iletişim eksikliği görüldüğünü belirten Prof. Dr. Tarhan, “Evde çatışmalar küçük bir sorundan bile büyük gerilimlere dönüşebilir. Bu durumda çocuk kendine odasında bir güvenli alan oluşturur ve zamanla sosyal izolasyonu normalleştirir. Süreç ilerledikçe okul reddi ve ardından akran reddi gelişir. Normalde 10 yaş sonrası çocuk için akran ilişkileri anne-babadan daha önemli hale gelirken, bu çocuklar akranlarından da kaçınır. Bu durum onları akran zorbalığına açık hale getirir ve yalnızlık döngüsünü derinleştirir. Nitekim Japonya ve İngiltere, yalnızlık bakanlığı kurarak bu duruma dikkat çekmiştir. Artık sadece bireysel değil, toplumsal boyutta bir sorun haline gelmiştir.” ifadesinde bulundu.

Anne babaya bağlı değil bağımlı hale geliyorlar

Bu çocukların genellikle sosyal medya ve dijital ortamlar aracılığıyla sahte bağlar kurduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, “Gerçek ilişkilerden uzak, yüzeysel, geçici ve yapay övgülerle tatmin olurlar. Bu sahte bağlar çocuklara sahte bir ‘değerli olma’ hissi verir. Gerçek ile sahte arasındaki farkı ayırt edemedikleri için de bu ortamları daha güvenli görürler. Anne babanın aşırı eleştirel ya da yargılayıcı tutumu, çocuğun evde bile kendini bir mahkeme salonunda gibi hissetmesine neden olur. Bu nedenle çocuk, daha çok dijital dünyada bağlantı kurmaya yönelir. İnsan bağ kurmadan yaşayamaz; çocuk da sanal bağlarla bu boşluğu doldurmaya çalışır. Ancak bu bağlar yapaydır ve yalnızlık hissini daha da derinleştirir. Yalnız kalmak zamanla bir alışkanlık haline gelir ve sahte bir huzur hissi yaratır. Bu durumun sonunda çocuk, anne babaya bağlı değil bağımlı hale gelir ve süreç ilerledikçe onları da reddetmeye başlar.” dedi.

Yalnızlık günde bir paket sigara içmek kadar hasar veriyor

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Birleşmiş Milletler’in geleceği bekleyen üç büyük küresel tehditten biri olarak ilan ettiği “yalnızlığın”, artık somut bir halk sağlığı sorununa dönüştüğünü belirterek, “Yapılan istatistikler, ‘çok yalnızım’ diyen kişilerde kronik hastalık riskinin yüzde 26 daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu durum, günde bir paket sigara içmek kadar bedenimize hasar veriyor.” diye konuştu.

Modernizmin “bireyselleşme” adı altında “bencilleşmeyi” yücelterek bu küresel salgını körüklediğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Kalabalık yalnızlık” kavramının Türkiye’de “yılın kelimesi” seçilmesini, modernizmin “sessiz çığlığı” olarak niteledi.

Prof. Dr. Tarhan, sosyal bir varlık olan insanın, başkalarına muhtaç olmadan yaşama öğretisiyle aslında kendi doğasına aykırı bir yola itildiğini ifade etti.

Seçilmiş yalnızlık bilgelik…

Her yalnızlığın kötü olmadığını, “seçilmiş yalnızlığın” kişinin kendini tanıdığı bir “iç keşif yolculuğu” ve bilgeleşme fırsatı olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, asıl tehlikenin, bireyin istemediği halde yalnızlığa itilmesi olduğunu, bu durumun arkasında yatan bencilliği “sosyal kanser” olarak tanımladı.

“Bencil ve narsist insanlar, tıpkı bir tümör hücresi gibi sınırsız, sorumsuz ve doyumsuzdur. Vücudumuzun bu hücrelerle savaştığı gibi, toplumun da bu ‘toksik’ kişiliklerle mücadele etmesi gerekir.” Diyen Prof. Dr. Tarhan, yalnızlığın oluşturduğu kronik stresin bağışıklık sistemini baskılayarak vücudun kendi kendini onarma mekanizmasını bozduğunu, bu küresel tehdidin bir sonraki adımının depresyon olduğunu ve çözümün, sosyal bağları güçlendirmekte yattığını ifade etti.

Kronik yalnızlık çeken kişilerin beyninde erken yıpranma oluyor

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özellikle pandemi sonrası gençlerde artan ve okul reddi gibi sorunlarla kendini gösteren kronik yalnızlığın, beyinde somut ve ölçülebilir hasarlara yol açtığını dile getirerek, “Yapılan araştırmalar, kronik yalnızlık çeken kişilerin beyninde; bellek alanı olan hipokampus, duyguları düzenleyen anterior singulat korteks ve anlamlandırmayla ilgili bölgelerin fiziksel olarak küçüldüğünü gösteriyor. Bu durum kişileri erken yıpranmaya ve ruhsal bozukluklara karşı savunmasız bırakıyor.” ifadesinde bulundu.

Yalnızlığın yarattığı sürekli stresin, gen ifadesini bozarak vücudun “tehlike olmadığı halde tehlike var” sinyali vermesine ve tiroit gibi otoimmün hastalıklara yol açtığı uyarısında bulunan Prof. Dr. Tarhan, aile içi iletişimin zayıf olduğu, kuralların nezaketle dengelenemediği ortamlarda büyüyen gençlerin bu riske daha açık olduğunu, çözümün, çocuklara sağlıklı iletişim ve problem çözme becerilerinin öğretilmesinde yattığını vurguladı.

Yalnızlık salgınında erkekler neden daha fazla risk altında?

Yalnızlık ve sosyal izolasyon konusunda erkeklerin kadınlara göre daha büyük risk altında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bunun temelinde kadın ve erkek beyninin genetik kodlarındaki farklılıkların yattığını söyledi.

“Kadın beyni, doğuştan gelen annelik kodları nedeniyle empati ve sözel ifade becerilerinde daha gelişmiştir. Stres altında kadın, konuşarak ve sosyalleşerek çözüm ararken, erkek beyni zihinsel sığınağına çekilerek içe kapanır.” Diyen Prof. Dr. Tarhan, bu temel farklılığın, erkekleri akran zorbalığına, sosyal izolasyona ve kendini eve hapsetme gibi durumlara daha yatkın hale getirdiğini belirtti.

Kendini hayata kapatan gençlerde zaman kavramının dahi bozulabileceğini, hangi ayda veya günde olduklarını unutabileceklerini söyleyen Prof. Dr. Tarhan, kadınların daha sosyal genetik şifreler taşıması nedeniyle teorik olarak bu küresel yalnızlık salgınına karşı daha dirençli olmasının beklendiğini dile getirdi.

Pandemi sonrası gençlerde “sanal dünyaya hapsolma” arttı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özellikle pandemi sonrası gençlerde artan “sanal dünyaya hapsolma” ve yalnızlık salgınının temelinde, ailelerin çocuklarına sunduğu sınırsız konfor ve yanlış yaşam felsefesinin yattığını ifade ederek, “Aman sorun çıkarmasın diye çocuğun her istediğini yapan, evin liderliğini ona kaptıran anne-babalar, aslında ona hayatın sınırlarını öğretmiyor.” diye konuştu.

Evde stres seviyesi yüksek olan çocukların, emek vermeden kolayca haz kaynaklarına ulaşılan sanal dünyayı bir “sığınak” olarak gördüğünü vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, eline “ucuz bakıcı” olarak tablet verilen ve rüyasında bile parmağıyla ekran kaydıran bebekler olduğunu, İskandinav ülkelerinin 3 yaşına kadar ekranı tamamen yasakladığını hatırlattı.

“Biz çocuklarımıza orta ve uzun vadeli hedefler sunmak yerine, sadece anlık haz ve dopamin odaklı bir hayat öğretiyoruz. ‘5-10 sene sonra nerede olacaksın?’ sorusunu sormayan genç, para, şöhret ve alkışla dolu sanal dünyanın esiri oluyor.” diyen Prof. Dr. Tarhan, ailelere çocuklarına anlam ve amaç odaklı bir hayat sunmaları çağrısında bulundu.

Sanal ortamdaki iletişimin “sosyal” değil, “sanal” 

Sanal ortamdaki iletişimin “sosyal” değil, “sanal” olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tarhan, gerçek fiziksel temasın olmadığı bu etkileşimlerin beynin sadece hayal kurmayla ilgili alanını çalıştırdığını belirtti.

“Gerçek sosyal hayatta beş duyu, motor beceriler, empati ve sosyal sınırlar öğrenilir. Sanal ortamda ise çocuk hata yapıp karşı tarafın tepkisinden ders çıkaramaz, bu yüzden sosyal sınırları öğrenemeyen bireyler yetişir.” diye konuşan Prof. Dr. Tarhan, özgüveni düşük ve stresini yönetemeyen kişilerin, sahte bir onay ve sürükleyicilik sunan sanal ortamlara, özellikle de oyunlara kaçtığını ifade etti.

İnsanın “ilişkisel bir varlık” olduğunu ve sosyal olarak kendini güvende hissettiğinde beynindeki tehlike devrelerinin sustuğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, mutlulukla yalnızlık arasında doğrudan bir nedensellik bağı olduğunu söyledi.

Yalnızlığa itilen kişilerin, gerçek problemlerden kaçmak için anlık hazlara sığındığını belirten Prof. Dr. Tarhan, “Halbuki amaç ve anlam odaklı bir hayat seçseler, başlangıçta zorlansalar da orta ve uzun vadede kazanırlar. İnsan, bir bütünün ve bir anlamın parçası olmak ister; asıl mutluluk ve yalnızlığın çözümü burada yatar.” diye konuştu.

Aileler negatifle savaşmak yerine, pozitifi artırmalı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 15 yaşındaki bir gencin protestocu ve negatif tavırlarının altında genellikle ailenin “fazla sevgiyle karışık fazla müdahalesinin” yattığını ifade ederek, “10 yaşından sonra çocuğu yönetemezsiniz; ona heykeltıraş gibi şekil vermeye çalışmak yerine, hayat yolunda bir ‘yol arkadaşı’ olmalısınız.” ifadesinde bulundu.

Buyurgan bir tavrın, özellikle özerklik duygusu gelişmiş çocuklarda tam tersi bir tepkiye ve “ters kimlik” gelişimine yol açtığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, ailelere “negatifle savaşmak” yerine, “pozitifi artırma” stratejisini önerdi.

Prof. Dr. Tarhan, “Çocuğun dünyasına girebilmek için onun ilgi alanlarından (müzik, bilgisayar, sanat) bir kapı açın. Nasihat ve konferans vermek yerine, önce çocuğun iyi yönlerini övün. Güven ilişkisi tazelendiğinde, çocuk yanlışı zaten kendiliğinden bırakacaktır.” şeklinde konuştu.

Depresyon ve otizme bakılıyor

Kendini eve kapatan, hatta tuvalete bile gitmekte zorlanan “Hikikomori” benzeri vakalarda, ilk olarak altta yatan biyolojik bir neden olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu gençlerde öncelikle depresyon ve otizm spektrum bozukluğu gibi sosyal iletişim güçlükleri olup olmadığını tarıyoruz. Eğer nonverbal (sözel olmayan) öğrenme güçlüğü gibi sorunlar varsa, tedavi tamamen değişiyor.” dedi.

Pandemi sonrası bu tür vakalarda ve ergen intihar girişimlerinde ciddi bir artış yaşandığını, daha önce nadiren ihtiyaç duyulurken şimdi ergen servislerinde yer bulmakta zorlandıklarını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Eğer ailede anne ve baba ortak bir dil konuşuyor, tutarlı davranıyor ve çocuklar arasında kutuplaşma yaratmıyorsa, bu gençler hızla toparlanıyor.” diye konuştu.

Yalnızlık ve sosyal izolasyon yaşayan ergenlerin en temel ihtiyacının “adam yerine konmak” ve “değer verilmek” olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, ailelerin “Bugün nasılsın?” gibi basit sorular yerine, “Şunu nasıl yapalım?” diyerek onu karar süreçlerine dahil etmesinin çok önemli olduğunu söyledi.

Ancak tüm bu çabalara rağmen, bir gencin sık sık ölümle ilgili konular açması, sorular sorması veya “uzun bir yolculuğa çıkıyor” gibi bir ruh haline bürünmesinin çok ciddi bir alarm sinyali olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Bu durumda ailelerin vakit kaybetmeden mutlaka bir uzman desteği alması hayat kurtarıcıdır.” diye sözlerini tamamladı.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Yalnızlık günde 1 paket sigara içmek kadar zarar veriyor!

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Kuten Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin